TÜSÄ°AD BaÅŸkanı Ümit Boyner, terörle mücadele ve Kürt sorununun çözümü için partilerüstü yaklaşım gerektiÄŸini söyledi. Boyner artan terör eylemleri için de; 'Artan terörün hedefi demokratikleÅŸmenin ve yeni bir anayasa sürecinin önünün kesilmesidir. Dış güçler de yükselen Türkiye'nin önünü PKK ile kesmeye çalışıyorlar' dedi.
Gaziantep saldırısından sonra STK'lar bir araya gelip sivil tepki koydunuz. Antep ruhu dendi. Terör eylemleri devam ediyor. Bu giriÅŸiminizin devamı neden gelemedi?
Burada söylem birliÄŸi çok önemli. Bunun içinde kullanılan dilin ÅŸiddetten, intikam hissinden arındırılması bir iÅŸbirliÄŸinin temel ÅŸartı. Ä°spanya'da 1 milyon insanın teröre karşı sessiz yürüyüÅŸ yapması çok önemliydi. Türkiye'de biz de STK'lar olarak böyle bir sessiz yürüyüÅŸle tepkiyi odaklayabiliriz. Sadece varlığınızla ÅŸiddete karşı çıkabilmeliniz. Gaziantep'te bu sivil ruhu yakaladık ama bunun geliÅŸtirmemiz gerekiyor. Daha yolun başındayız. Yürümek kadar konuÅŸmak da önemli. Bence burada önemli olan konu ÅŸiddetin tuzağına düÅŸmeden konuÅŸabilmek. Terör arttıkça, canımız yandıkça konuÅŸamıyoruz. Oysa tam tersini yapmamız ve bugünlerde daha fazla konuÅŸmamız gerekir. Bu konuda biraz daha çaba harcamamız gerekiyor.
TERÖR AYRI KÜRT SORUNU AYRI
Artan ÅŸiddet, çözülemeyen bir Kürt sorunu. Nerde hata yapıyoruz?
Hata ÅŸu sanki. Kürt sorunu ile terör sorununun birbirinden ayıramıyoruz. Bugünlerde ÅŸehitlerimiz var, içimiz yanıyor ama bu gerçeÄŸi deÄŸiÅŸtirmiyor. Bu ayrımı yapmadığımız sürece daha da çok canımız yanabilir. Türkiye'nin Kürt sorunu ve terör sorununu birbirinden ayırıp her iki alanda da eÅŸzamanlı birden fazla çok ÅŸey yapması gerekiyor.
Mesela...
ÖrneÄŸin terörle mücadele konusunda. Bu alanın sadece askere havale edilmesi önemli bir eksikliktir. Terörle mücadelede 1990'larda baÅŸvurulan ve toplumumuza ağır bir maliyet ödeten yöntemlerden kaçınılmasını, hukuk içinde kalınmalı. Bununla birlikte bu mücadelede en ön safta görev alan güvenlik güçlerimizin de en korunaklı, güvenli, teçhizli ÅŸartlarda görevlerini yapmalarının saÄŸlanmasını talep ediyoruz. Gerçekten güvenlik güçlerimizi terörle mücadele ederken güvenlik altında mı? Kullandıkları teçhizattan istihbarat konusuna kadar ne kadar güvendeler? En son Bingöl olayında gördük ki, istihbarat açısından güvende deÄŸillermiÅŸ. Yani o kadar askerin sivil, silahsız sevkiyat yapılacağını, geçtikleri güzergahlar dışarı sızabildiÄŸine göre burada istihbarat zaafı olduÄŸuna dair bir algı ortaya çıkıyor. Bu alanda yani terörle mücadele konusunda daha profesyonel bir süreç izlemekte fayda var. Tabi bir de Kürt sorunu boyutu var.
PARTÄ°LERÜSTÜ BÄ°R UZLAÅžMA GEREK
Burada ne yapılmalı?
Bu konuda da artık farklı bir yol izlemek gerekiyor. Partilerin siyasi söylemlerinde bu ikisi iç içe geçmiÅŸ ve istismar konusu oluyor maalesef. Bence toplum da iki meselenin birbirinde ayrılarak konuÅŸulmasını istiyor. Kısaca hem Kürt sorunu hem de terörle mücadele konusunda artık siyasal çıkarlar, oy maksimizasyonunun ötesinde bir bakışı zorunlu kılıyor. Artık bu meseleye partiler üstü bakma zamanımız geldi. O yüzden Meclis BaÅŸkanı Cemil Çiçek'in çıkışı önemliydi. Ama bugün siyasilerin söylemine baktığımız zaman ne yazık ki, bu noktada olduÄŸumuzu görmüyorum. Kürt sorunu ve terörle mücadele artık partiler üstü bir iÅŸbirliÄŸi zorunlu kılıyor.
Nasıl olabilir bu?
Kürt sorunun çözülmesinde yeni anayasa süreci önemli bir imkan. Ama yeni anayasa yapılana kadar bazı demokratik adımlar, bazı yasal deÄŸiÅŸikler söz konusu olabilir. Bunlar terörün propagandasını yapanların ellerini zayıflatan adımlar olacaktır.
Sorunun çözülmesinde BDP'ye de rol düÅŸmüyor mu?
BDP, Türkiye partisi olduÄŸunun unutmamak zorunda. Biz nasıl tüm partilerden ÅŸiddeti, ÅŸiddet dilini reddetmelerini istiyorsak, BDP'den de aynı ÅŸeyi istiyoruz. Buna da hakkımız olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Siyaset, sorumluluk istiyor. Üstelik BDP, temsil etme iddiasında bulundukları kitlenin hak ve hukukunu zedeleyecek bir tutumu benimsiyor. Artık tek hedefi öldürmek olan PKK'lılar ile Kürt siyasilerin kucaklaÅŸması doÄŸru olmadı ve bunu kınadık. Bir kez daha kınıyoruz. Kendilerinden vatandaÅŸlarımızın oylarıyla seçilmiÅŸ milletvekilleri olarak PKK ÅŸiddetini reddetmelerini, ona karşı tavır almalarını talep ediyoruz.
Türkiye bu karanlık sarmaldan nasıl çıkar?
Türkiye'nin içinde bulunulan karanlık iklimi dağıtmasında Anayasa sürecinin hızlanmasının ve yeniden AB reformlarına hız vermenin bir çıkış olabileceÄŸini düÅŸünüyorum. Türkiye 2000'lerden bu yana ne zaman AB sürecine sarılmışsa içerde daha konuÅŸulabilir, daha özgüvenli bir siyasal iklim ve siyasal hayat olmuÅŸtur. Ne yazık ki son yıllarda bu hedefin gerçekleÅŸmesi konusunda somut adımlar atılmıyor. Tabi böyle olunca partilerin siyasi dilleri de kapsayıcı deÄŸil ayrıştırıcı oluyor.
DIÅž GÜÇLER TÜRKÄ°YE'NÄ°N ÖNÜNÜ PKK Ä°LE KESMEK Ä°STÄ°YORLAR
Yeni anayasa süreci bir imkan mı?
Hem de büyük bir imkan. Ä°kincisi her partinin topluma sözü var. Hepsi yeni anayasa istediÄŸinin deklare etti. Darbeyi yapanları, onların yaptığı yasalarla yargılıyoruz. Bu ayıptan kurtulmamız gerekiyor. Komisyona partilerin oylarından bağımsız olarak eÅŸit katılım ve iknaya dayanan süreçle çalışması önemli bir ÅŸans. Komisyon toplanıyor, çalışıyor. Çıkacak metnin ben önemli olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Ama bütün bu iyimserliÄŸime raÄŸmen önemli bir risk görüyorum.
Nedir o?
Artan terör eylemleri. Terör eylemlerine içerde ve dışarıda kim destek veriyorsa amaçlarına ulaÅŸmalarını engellemeliyiz. Artan terörün hedefi demokratikleÅŸmenin ve yeni bir anayasa sürecinin önünün kesilmesi. Bunun farkında olmalıyız. Dış güçler de yükselen Türkiye'nin önünü PKK ile kesmeye çalışıyorlar. Çünkü terör eylemleri ve ÅŸiddet arttıkça yeni anayasayı konuÅŸma lüks kaçabilir.
Anadolu sermayesinden rahatsız değiliz
İstanbul sermayesi-Anadolu sermayesi ayrımı size neyi ifade ediyor?
Bana bir ÅŸey ifade etmiyor. Ben her türlü ayrımcılığa karşıyım. Ki sermaye için de bu böyle. Bu konuda tek ayrım ÅŸudur; kayıtlı sermaye/kayıt dışı sermaye. Bence en büyük risk bu kayıt dışı sermayedir. Özellikle 2000'den sonra Anadolu'nun farklı ÅŸehirlerinde sermaye birikimde yatırımlarda büyük bir artış var. Bunun en önemli sonucu bölgesel farklılıkların azalması ki bunu çok olumlu buluyorum. Bu açıdan Anadolu-Ä°stanbul sermayesi ayrımını doÄŸru bulmuyorum. Ki bizim üyelerimiz arasında, yönetim ve denetim kurulumuzda Anadolu sermayesi diye anılan ÅŸirketlerin sahipleri yöneticileri var. Bu çok olumlu çünkü. Böylece sermaye tabana ayılıyor ve bölgesel farklılıklar azalıyor.
MÜSÄ°AD ya da TUSKON'a üye olanların TÜSÄ°AD'a üye olmasında bir sakınca var mı?
Yok. Bize üyelik için baÅŸvuranların hangi derneÄŸe, hangi federasyona üye olup olmadığına bakmıyoruz. Sadece üyelik için tüzük ne gerektiriyorsa ona bakıyoruz.
TÜRKONFED eski BaÅŸkanı ve BaÅŸkan Yardımcısı'nın, 'TÜSÄ°AD üzerimizde vesayet kurmak istiyor' ÅŸeklindeki iddiaları hakkında ne düÅŸünüyorsunuz?
Biz TURKONFED'i önemsiyoruz. TÜRKONFED bizim de üye olduÄŸumuz ve bir oyla yönetimde olduÄŸumuz, destek verdiÄŸimiz bir federasyon. Spekülasyonu yapılan karar oybirliÄŸi ile alınmıştır. Bu açıdan bizim burada vesayet kurmamız söz konusu deÄŸil.
Ne 5'li çetenin içinde olduk ne 28 Åžubat'ı destekledik
Önceki hafta Yüksek Ä°stiÅŸare Kurulu toplantısında yaptığınız 'Uludere ve Afyon'da ne olduÄŸunu bilmek istiyoruz' çaÄŸrınıza hükümet kanadından tepkiler geldi. Ne düÅŸünüyorsunuz bu konuda?
TÜSÄ°AD 41 yıldır Türkiye'nin deÄŸiÅŸimine paralel olarak kendisini dönüÅŸtüren evrilen bir sivil toplum örgütü. Özellikle 1990'laran sonra TÜSÄ°AD yapmış olduÄŸu atılımla Türkiye'nin Avrupa BirliÄŸi (AB) üyeliÄŸini de destekleyerek, ülkenin ileri bir demokrasi olması için çalışan ve bu hedefe uyumlu olarak çalışan bir sivil toplum kuruluÅŸu. Ekonomiden anayasaya, demokratikleÅŸmeden bölgesel kalkınmaya her alanda çalışmalar yapan bir kurumuz. Bu açıdan biz hem kendimiz vatandaÅŸ olarak hem de dernek olarak bilmemiz gereken her ÅŸey hakkında konuÅŸma yapma yetkisini kendimizde görüyoruz. Sonuçta vergi veren vatandaÅŸlar olarak bilmemiz gereken ÅŸeyleri iktidarlara sormak bizim vatandaÅŸlık görevimiz. O gün yaptığım konuÅŸmada da toplumun da merak ettiÄŸi ve önemli bulduÄŸumuz iki konuyu gündeme getirdik.
Tepkiler...
Demokrasi konuÅŸma rejimidir. Biz kendi ilkelerimiz ve hedeflerimiz doÄŸrultusunda bildiklerimizi söylemeye devam edeceÄŸiz. BaÅŸkaları da kendi bildiklerini söyleyecekler. Biz eleÅŸtirildik diye susacak deÄŸiliz. Ä°nandığımız ÅŸeyleri söylemeye devam edeceÄŸiz. Türkiye ne kadar çok konuÅŸursa, ne kadar çok paylaşırsa kutuplaÅŸmalar azalır, karşılıklı diyalog zeminleri çoÄŸalır.
BÄ°ZÄ° DARBECÄ° GÖSTERMEK Ä°STÄ°YORLAR
28 Åžubat'ı dava nedeniyle de çok konuÅŸuyoruz. Arınç da TÜSÄ°AD'ı beÅŸli çete üyesi olarak andı. TÜSÄ°AD 28 Åžubat'a nasıl bakıyor?
Biz Arınç'ın açıklaması üzerine bir açıklama yayınladık. BeÅŸli çete olarak tabir edilen giriÅŸimin içinde olmadık. Ama burada sorun ÅŸu; demek ki TÜSÄ°AD konusunda toplumda böyle bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Bu algıyı kırmak için gerçekleri topluma anlatmaya devam edeceÄŸiz.
TÜSÄ°AD'ın o dönemin hükümetine bakışı nasıldı?
TÜSÄ°AD'ın o dönemli açıklamalarına baktığımızda hükümeti eleÅŸtirmesi gereken konularda eleÅŸtiriler yapmış olduÄŸunu görüyoruz. Ama bu eleÅŸtiriler 28 Åžubat sürecinde uygulanan anti-demokratik eylemeleri desteklediÄŸi anlamına gelmez. TÜSÄ°AD'ı baÄŸlayan, baÅŸkanının, yönetim kurulu üyelerinin yapmış olduÄŸu açıklamalardır. Bunlara bakıldığı zamanda TUSÄ°AD 28 Åžubat anti-demokratik sürecinin, darbe giriÅŸimini, darbe söylemini destekleyen hiçbir ÅŸeye rastlamıyoruz. TÜSÄ°AD 28 Åžubat sürecinin parçası olmamıştır. Tam tersine TÜSÄ°AD 28 Åžubat'tan bir ay önce demokratikleÅŸme konusunda rapor hazırlatmış ve 28 Åžubat'tan bir ay önce de bu raporu genel kurulunda tartışmıştır.
Sert bir fırtınaya yol açtı bu rapor...
Evet. Ama unutmayalım TÜSÄ°AD doÄŸal olarak heterojen bir yapı. Yönetim kurulunun aldığı her karar herkesin katılması, hazırlattığı her rapora herkesin katılması söz konusu deÄŸil. O rapor konusunda da öyle oldu. Bazıları rahatsızlıklarını dile getirdiler. Ama TÜSÄ°AD olarak sonraki yıllardaki çalışmalarımızı da göz önüne aldığımızda TÜSÄ°AD demokratikleÅŸmenin AB üyeliÄŸimizin yanında olmuÅŸtur. Bu açıdan bakıldığında TÜSÄ°AD'a 28 Åžubat'çı demek haksızlık olur. Ama bu konuda sorumluluk bizim. Bunu daha çok vurgulamamız lazım.
Murat Aksoy/Yeni Åžafak